Hasan Yavaşlar

Konya’dan Kenya’ya

Yayımlanma Tarihi

27 Nisan, 2024

Düzenlenme Tarihi

27 Nisan, 2024

Yazar Profili

Tarımsal üretim yapabilmek için toprağı, güneşi, suyu ve işgücü imkanı en uygun olan Türkiye ve özellikle Antalya’da, üretimden kaçış istikrarlı bir şekilde sürüyor. Üretim ve pazar politikasının sağlıklı olmaması, girdi maliyetlerinin yüksekliği ve işgücü imkanının yetersiz olmasının da etkisi ile günübirlik kararlarla hareket ediliyor.

5 yıl önce “Patates ve soğanı kışın 10 TL’ye yiyeceğiz” diyen sektörün ileri gelenlerini kimse duymadı. Üretimin az olması ve ürünlerdeki hastalıklar nedeni ile yaşanan arz eksikliği tahminleri doğru çıkardı. Üretim ve pazar politikası üretmesi gerekenler bunu yapmadıkları gibi kendilerine konu ile ilgili uyarıda bulunanları suçladı. Depolar basıldı, tanzim satışlar moda oldu ve sıkıntı geçince her şey unutuldu.

Sebze ve meyve fiyatlarındaki artış nedeni ile bir dönem hal komisyoncuları hedefteydi.

Önlem alması gerekenler sadece sorumluluğu başkasına yükleyip suçlu aramaya kalkarsa, her yıl bir üründe sıkıntı yaşanır, fiyatlar bu kadar oynak olur ve çözüm bulunamaz. 

Bu ülkede toprak var. Hem de istemediğin kadar. Tarımdan kaçış nedeni ile terk edilen toprak miktarında her yıl artış oluyor. Güneş zaten Allah vergisi, aramak için çaba harcamaya gerek yok. Su da Allah vergisi. Ancak doğaya verilen zarar nedeni ile bu zenginliği kaybetmek üzereyiz. HES’ler, taş-maden ocakları ve diğer yanlışlar nedeni ile su kaynaklarındaki azalmaya sürekli dikkat çekiliyor.

Bazı zenginliklerin değeri kaybedildikten sonra anlaşılıyor. Dünya’nın belki de en güzel coğrafyasında yaşayanlar olarak, sahip olduğumuz zenginliklerimizi, toplumun yüzde 3-5’inin daha zengin olması için harcıyoruz ve buna ses çıkarmıyoruz.

Bu Dünya’da bizim sahip olduğumuz imkanların yüzde 10’una bile sahip olmayan ülkeler var.  Hangi şartlarda yaşadıklarını belgesellerde ve haberlerde izliyoruz. Bu coğrafyadaki insanların üretim yapabilmek, karınlarını doyurabilmek için neler yaptığını ise görmezden geliyoruz.

Çok kısa bir örnek.

Vahşi hayvan belgeselleri ile tanıdığımız Kenya’da, safari turizmi için gelen turistleri ağırlayan çadır kampı Ishara’da üretime başlandı. Peki Türkiye’de üretimden kaçarken, toprak ve suyun olmadığı engebeli arazide nasıl üretim yapılıyor?

Kamp alanı, yiyecek tedariğinin yapılabileceği Başkent Nairobi’ye 262 kilometre uzaklıkta. Turistlerin ihtiyacını karşılamak için formül arayan girişimciler, 120 metrelik bir kule çiftliği kurarak dikey tarıma başladı. Su ihtiyacını yağmurdan, enerji ihtiyacını güneşten alan ve ayda 1.584 bitki yetiştiren işletmenin kurucuları, tesisin neredeyse tüm ihtiyaçlarını karşılamaya başladı.

“İyilik Bahçesi” adı verilen tesis, güneş enerjisiyle çalışıyor ve 150.000 litreye kadar toplanan yağmur suyunu kullanıyor. Bahçe, geleneksel çiftçilikten çok daha az su kullanıyor. Kurdukları su filtreleme tesisi ile bu su tedariki tüm kampın su ihtiyacını karşıladığı gibi, Atık Su Arıtma Tesisi ile suyun bir kez kullanılmasının ardından güvenli bir şekilde çevre sulamasında, dış temizlikte, araçların yıkanmasında ve tuvaletlerde yeniden kullanımını sağlıyor.

Elimizdekinin değerini bilmiyoruz ve sahip olduğumuz zenginlikleri heba ediyoruz. Çünkü sahip olmak için çaba harcamadık. Kenya’daki sistemi inceleyen çok sayıda Avrupa ülkesi ise aynı sistemi okul ve hastane gibi ortak kullanım alanlarına entegre etmek için formül arayışına girmiş bile.

Konya Ovası ile yıllarca övündük, kendi kendine yeten ülke olduğumuz için rehavete biraz fazla kapıldık. Ancak sağlıklı bir üretim ve pazar politikası geliştiremezsek, Konya ile övünürken, Kenya’daki sistemi ülkemize getirebilmek için formül arayacağımız yıllar çok uzak gibi görünmüyor.