Abdullah Tanyolaç

Neden Yokuz?

Yayımlanma Tarihi

23 Şubat, 2024

Düzenlenme Tarihi

23 Şubat, 2024

Yazar Profili

Galatasaray'ımızın perşembenin geç saatlerinde başlayan cumaya evirilen vakitte biten Avrupa serüveninden olumsuz etkilendim.

Aslında çarşambadan belli idi perşembenin gelişi.

İcardi'nin golü ile pek sevindiğimiz için belki de umut doluyduk ve turu geçeceğimize olan inancı taşıyordu yüreklerimiz.

Yine hüsranla uykuya geçti futbolseverler.

Futbolumuz adına kötü bir geceydi özetle...

 

Günümüz dünyasında birçok ülkede de futbol en az bizdeki kadar seviliyor.

Bu ülkeler sevgilerini abartmıyorlar. Düşünerek yönetiyorlar, planlı ve programlı tabiatıyla üst düzey eğitimle de sonuç alıyorlar.

Zevkle oynuyorlar, saygı ve sevgi ile de seyrediyorlar.

Bizim kadar rekabetçiler fakat asla ölçüyü kaçırmıyorlar.


Aptalca para harcamıyorlar.

Gençlerine önem veriyorlar.

Yaşlı bir lig oluşturmuyorlar.

Çok kaliteli antrenörleri yetiştiriyorlar...

Kadro mühendisliğinde beş on adım öndeler bizden.

Sezon öncesi planlamalarını bir önceki sezonun envanterlerini önlerine koyarak gerçekleştiriyorlar.

Yalan ve dolan yok!!!

Devre ortasında eğer gereksinim var ise oyuncu alıyorlar.

Sol savunma oyuncusu gerekirken sağ kanat özellikli adam alıp solbek oyuncusu haline getirmiyorlar.

 

Yazdım bir kez daha yazayım.

Her alanda çok çalışkanlar.

Doğrunun tek olduğuna inanıyorlar.

Oyuncu seçme kriterleri var...

Muhteşem tesislere sahipler.

Müzeleri olağanüstü...

Malzemelerini kaliteli ve kulübün marka değerine uygun, ayrıca ekonomik katkı sağlayacak şekilde üretiyorlar...

 

Özetlersem;

Altyapılarına önem veren, antrenörlerini çağa uygun hazırlayan, tesislerini mükemmel hale getiren ve çoğaltıp yaygınlaştıran ülkelerde futbol, ileri aşamaları yakalayalı epey zaman oldu.

Böyle olunca da, oralarda futbol seviyeli yönetiliyor ve oyunun daha mükemmel koşullarda oynanmasına olanaklar yaratılıyor.

 

İstatistiklerden yakalıyoruz.

Pas yüzdeleri yüksek.

Boş alan yaratmaları, top çalmaları, topa sahip olmaları, birden ikiye, ikiden de üçüncü bölgelere çıkışları, dönüşleri mükemmel.  Atakları da organize sonlandırmaları da değerli savunmaya katkıları da bilinçli.

 

Teknik özellikleriyle farkındalık yaratan özgür ve özgün sporcuları izliyoruz.

Taktik anlayışı oyuncular belirliyor ancak takım oyunundan uzaklaşma haline, hele hele keyfiliğe o diyarlarda oynanan oyunlarda rastlanmıyor.

Ve futbolun düzeyli tempolu oynanabilirliği sağlanıyor böylece...

Ayrıca futbolun sadece bir oyun olduğu gerçeğinden uzaklaşılmıyor.

Ortak payda bu oyun adamlarda, sevinci üzüntüyü paydaş olarak kabulleniyor bölüşüyorlar.

Bu bilinci de yerleşik kültür haline getirecek şekilde çocuklarından başlamak üzere yapılandırıyorlar.

 

Kısaca yazayım, öğreti olarak sunuluyor, seyir zevki ile seyretme olanağı yaratılıyor.

Hepimiz biliyoruz, dünyamız gibi kıymet verdiğimiz futbolumuz uygar ölçülerde çok daha fazla gelişmiş ve yol almış olabilirdi!!!

 

Ancak bu kadar oldu!

Hep muhafazakâr olduk.

Tutucuyduk.

Egolarımız yüksekti.

Yönetim anlayışımız feodal bakış açısının etkisinde idi.

 

Yukarılardan bir el hep karıştırdı futbolumuzu.

Hepimizle oynaştı o el ya da eller.

Yani yukarılardan uzanan bu eli bizim oyunumuza sokan bir üst kesimin seçilmişleri güzel oyunu kendi oyuncağı haline getirdiler.

Her dönemde de kendine uygun yandaşları buldular.

 

Fakir gelip zengin gitmediler.

Bunu söylersem ayıp olur.

Kuşkusuz zengindiler ama daha da zenginleştiler.

Milli takımına, Kulübüne "onların malıydı çünkü" hiçbir artı değer katmadan maddi, manevi doydular. Gittiler...

Hiç tanınmıyorlardı, cumhurbaşkanından fazla isminden bahsedilen, şöhret, nam sahibi insanlar haline geliverdiler.

 

İnsanlık her alanda Göbeklitepe’den beri bu durumları yaşadı muhakkak!

Orta Asya'da Tepük adı ile oynanan bizim sevdamız haline gelen bu top oyunu da sağına soluna, yanına ortasına vura vurula ve bilen bilmeyen herkes tarafından çekiştirile sokuşturula düzeysiz hale getirildi.

 

Her zaman sağ, otokratik, hatta faşist yapılar ve yönetimler futbol ile insanlığa bir şeyler sunuyormuşçasına ağalık, patronluk yapıyorlar.

Marmi stadyumunu, mermer tozundan yüzbinlerce işçinin ölmesine rağmen yaptıran İtalyan (Mussolini) da futbolumuzu yönetenler gibiydi.

3F diyerek futbolu toplumuna dayatan sözüm ona sevdiriyormuş gibi yapan Portekizli Salazar da...

 

Futbolun dinsel zorlamalardan hiçbir farkı yok...

Dinler medeniyetlerin gelişmesine ya engel koymuştur ya da gelişimi ertelemeye sokmuştur der ilim adamları...

Türk futbolu da kötü yönetenlerce bu hale getirildi.

 

Uyku tulumuna benzeyen arenalarda futbol topu hep yuvarlandı.

Toplumunun dertleri, sıkıntı ve sorunları unutturuldu, Uyutuldu.

Dahası etkili insanların güçsüzleşmesine kapı açıldı.

 

Futbolumuzu uzun yıllardır yönetenleri tanıyorsunuz...

İsim isim sayın lütfen!

İçinizden ha! Kimse duymasın...

Tutucu ve yüreği de beyni de sağ yanda olan kişiler her zaman baskıcı zihniyetle ve yalan söyleyerek bizleri kandırmaktalar...

 

1923 yılında kurulan Türkiye Futbol Federasyonu 1959 yılından öncesini yok sayan yöneticilerce yönetilmektedir.

100 yaşını kutlayan Türkiye’miz Süper Kupasını Arap’ın yalellisi eşliğinde oynayacaktı neredeyse!

Derbilerle, Ezeli-Ebedi şampiyonlarla ve zaman zaman da Anadolu'dan çıkan beylerle vakit eylemekteyiz.

Çok yazık fetva verilmiş ve sadakatle uymaktayız sanki.

...

Futbolumuza Kapıkule'den sonrası haram...

 

Sağlıklı ve esen kalın...