Abdullah Tanyolaç

Mertçe Yazabilmek!!!

Yayımlanma Tarihi

07 Şubat, 2024

Düzenlenme Tarihi

07 Şubat, 2024

Yazar Profili

"Yokluk mertliği bozar"

Bir dostum çok kullanır bu deyimi...

Literatürlerde de yer bulmuş...

Yokluk mertliği bozar ile söylenmek istenen, fakirlik, yokluk, aç kalma korkusu dürüst olmayı zora sokar.

Geçim sıkıntısı, insana her şeyi unutturur gibi gönül alma ifadesi olarak his veriyor.

Falan filan...

Yoksulluğu dibine kadar yaşayan çok insan tanıyorum. Delikanlının tillahısın diye de öperim böylesi candan dostlarımı...

Aç kalır ama onurlu davranış sergilemekten vazgeçmezler. Olmayacak ve kokacak işlere, seviyesizliklere tavır koyarlar.

Güç zehirlenmesi etkilemiyor demek ki sağlam kişiliğe sahip olan bu tip kişileri...

Geçtiğimiz günlerde Cumhurbaşkanı mertçe bir söylemde bulundu. Dedi ki yerel yönetimlerle merkezi yönetim arasında köprü olun bizler de hizmet sunalım.

Bir adım atın beş on adım atalım. Meali; bize oy verin, buralara hizmet yağdıralım.

Deprem bölgesinde yaşayan halâ daha yaşamak için çabalayan vatandaşlar bu sözlere karşılık mertçe davranmadılar...

Yıkıntılar arasından devlete tepki koydular... Kimi büyüklere yuh çektiler...

Bir ay kadar önce de siyasetteki bir asena mertçe konuşmuştu. "Eskiden namertçe katledilmezmiş insanlar"

Mertçe katledilenlerin olduğunu ima etti. Faili meçhullerin aileleri de sordu bizim kayıp evlatlarımıza ne oldu? Mert milisler tarafından mı öldürüldü acaba???

Sordular...

Sonrasında geveleyerek kurulan cümleler, itina ile kullanılsa da yerli yerine oturmuyor çünkü!

Söz ağızdan çıkana kadar bize ait. Çıktıktan sonra toplumun oluyor. Yani insanlar değer veriyor, puan atıyor.

Ben onu demedim türünde şunu ifade etmek istedim gibi eskivler özenle yapılsa da kangrene dönen yarayı pansuman bile etmiyor.

6 Şubat'ın üzerinden tam bir yıl geçti. Tıpkı 17 Ağustos'un üzerinden geçen yıllar gibi...

Bir yıl ya da çeyrek yüzyıl geçse de ders çıkartmadıktan ve önlem almadıktan sonra değişen bir şeyin olmadığını görüyoruz.

Her konuda ders almayı unutmuş bir toplum olduğumuz kesin...

19 Ocak 2007'de Hrant Dink katledilmişti. 2024'ün ilk ayında yine andık yine hatırladık. O gün de nutuk atıldı, 2007'deki katliam günlerinde olduğu gibi...

Katili de mertçe cezasını çekti tahliye oldu bile...

Bu tür mertliğin ülke insanına has bir özellik olduğunu kabul etmemiz mümkün değil! 1948'de Sabahattin Ali'nin mertçe katledildiğini yaşadı toprağımızın insanı.

Sıraladıkça yenisini hatırlamaktayız. Yurtseverler "mertçe" kurşun yediler... Ne yazık ki en verimli çağlarında katledildiler.

1 Şubat 1979'da Abdi İpekçi,

31 Ocak 1990'da Muammer Aksoy,

7 Mart 1990'da Çetin Emeç,

6 Ekim 1990'da Bahriye Üçok,

21 Ocak 1993'de Uğur Mumcu,

21 Ekim 1999'da Ahmet Taner Kışlalı,

Vee;

Ümit Kaftancıoğlu, Turan Dursun, Metin Göktepe, Musa Anter gibi şu anda sayamadığım birçok değerimiz bilinen bilinmeyen kişi ya da kişilerce yok edildiler...

Şaşırtıcı geliyor bana! Ne çok mert insan varmış can kıymaya meyilli...

Nihat Erim başbakanlık yaptı bu ülkede katledildi.

Eşref Bitlis Jandarma komutanı iken hem de ülke hava sahasında katledildi.

Gaffar Okkan Emniyet müdürü idi mesleğini icra ederken katledildi.

Pek yakın geçmişten iki örnek daha!!!

Kaşıkçı diye bir Suud gazeteci katli vacip diyenlerce iz bırakmadan bizim metropolümüzde yok edildi... Oyun gibi Sinan'a ateş dendi. Katledildi. Diyenler de katledenler belli...

Her fikirden insana, çalışan ya da hizmet üreten, görev yapana namluyu doğrultan derin derin yapılara mensup onlarca tetikçi ciddi tehdit ülkemize ve ortalıkta elini kolunu sallayarak geziyorlar...

Sahi niye ülkemizde yaşanıyor bu tür katliamlar???

30 bine yakın insan öldü. Kötü bir durum. Aşağılayıcı ve akla, ahlâka sığmayan bir savaş devam ediyor. Dünya da hala seyrediyor...

Orada olduğum günlerde Alman televizyonlarında haberleri izliyordum. Çiftçilerin ülke genelinde yaptıkları protesto miting ve yürüyüşlerine hayranlık duydum. Askeri düzen vardı neredeyse kırmadan dökmeden hak aramak bu olsa gerek dedim ve helâl olsun diye iç geçirdim.

Bir gün sokağa çıkmıştım. Aşırı Sağcılara dur diyebilecek düzeyde kalabalıklara şahit oldum. Ne cam kırıldı ne de can yandı.

Televizyonda belgesellere çok takılırım.

HOLOKOST ANITI'nı okudum. Başkent Berlin'de hayatlarını kaybetmiş Yahudilere adanmış bir anıt... 12 Mayıs 2005'de yapılmış... 11 milyona yakın Yahudi varmış o zaman. Naziler, üçte iki (9 milyon) Avrupalı Yahudi'yi katletmişler.

Sonra anıt dikilmiş yok olan insanlar için..

Erdemli Yaşamak ve İnsanca Yaşatmak için çok ciddi mücadeleler vermeliyiz.

Hepimiz dersler çıkararak yaşamak zorundayız.

Önemli olduğunu düşünüyorum.


Sağlıklı ve esen kalın..