Abdullah Tanyolaç

İçin de Dışın da Kirli ise; Zor!

Yayımlanma Tarihi

09 Ocak, 2024

Düzenlenme Tarihi

09 Ocak, 2024

Yazar Profili

Her cumartesi ve pazar sabahları erken saatte, futbol okuluna gitmek için evden çıkarım. Çocuklarla olmak mutluluk verici, onlarla huzurlu oluyoruz.

Futbol organizasyonu da olsa bilinçli yurttaş olma yolunda ilerlemekte olan sporcularımıza küçük dokunuşlar yapıyoruz. Ne yalan söyleyeyim onlar sayesinde yaşama sevincimiz de artıyor. Eğitmek, öğretmek istiyoruz. Öğreniyoruz da!

Ülkemiz futbolunun gelişimine bir damla katkı sunabilme gayretinde çalışıyoruz. İnsanımıza sportif, sosyal ve kültürel amaçlı çalışmalarla yön verebilme çabası içindeyiz. Saygı ve sevgi temelli ilişkilerle kurduğumuz, dayanışma, paylaşım ilkelerine bağlı kalarak geliştirdiğimiz bir futbol yuvamız var.

Karşılıklı hoşgörülü ortam yaratarak, tavır ve davranışlar geliştirerek, kaybolmaya yüz tutan değerlerimizi korumaya çalışıyoruz. Özü; değerine paha biçilemeyecek kadar anlamlı, güzel günler geçiriyoruz.

Geçtiğimiz cumartesi günü yine morali yüksek çıktım evden. Elli metre yanda trafo var. Mahalleye güç veren, ofis olarak kullanılan bir konteynırdan daha küçük, metal aksamlı bir yapı bu örtülü alan. Günboyu misafir ağırlıyor.

Liseli gençler su basmanı betonla çevrili bu binanın her yanına boyamalar yapıyorlar. Yiyorlar, içiyorlar. Eğleniyorlar. Sohbetleri de burada koyulaşıyor. Yaptıklarına kızmam mümkün değil...

Gençler huzurlular çünkü! Ancak bu alanı çok pis bırakıyorlar. Defalarca çevreye, elle, yelle, tekmeyle, savurmayla, vurmayla konan ve yayılan atıkları, bardak, çanak, poşet, yenen ve içilenlerden kalanları temizlik görevlilerine bırakmadan topladım. Evlatları uygun bir dille uyardım da!

İnanın, "tamam amca haklısın özür dileriz" diyen oldu. Ama pislik yığını hep aynı kaldı hiç azalma olmadı. Geceleri de misafir kabul ediyor bu mekan.

"Kim olursan ol gel" yaftası da yok. Fakat uğrayanı bir hayli fazla!

Gece nöbete kalanlarca, kötü alışkanlıklar sergilenmekte. Site sakinleri olan biteni takip ediyor. Herkesin elinde tütün mamülleri ya da kağıda sarılan türevleri, havayı değil ciğerlerini kirletiyorlar.

Dudak tiryakiliğinin ötesine geçilmiş. Gazel okurken dumanı içeri çeken ve bırakanlar çoğunlukta. Ancak bağımlı olanlara da rastladım üç beş kez. Dostlar da söylediler. Tehlikenin önüne geçmek zorundayız. Yazık!!!

Bizim muhitin gençlere ait kıraathanesinde artık dinlenme, muhabbet etme gibi güzellikler kaybolmakta...

Orada yaşananları düşünerek, düzeltebilmek için neler yapabilirimi düşleyerek otobüs durağına geliyorum sonra! Etraf karanlık da aydınlık da olsa, çevreye bakarak, havayı koklayarak yürüyorum. Vallahi çevremize verdiğimiz kirlilik ve saldığımız kokulardan ötürü özür dileriz levhası asılacak derecede leş ile dolu...

Yol da aynı, kaldırımlar da, maalesef duraklar da...

Temizlik görevlileri gün doğmadan pırıl pırıl hale getirseler de saat geçmeden pislik üretenlerin atıklarıyla çevremizin yine tehdit altında olduğu sinyallerini almaktayız. Her yer; yiyecek içecek atıkları, ambalaj kağıtları, gazete, dergi sayfaları, kese kağıtları, rengarenk poşetler, kullanılmamış ya da kullanılmış mendiller, maskeler, plastik ve cam şişeler, her türlü kabuklu kabuksuz çerez atıkları, ekmek parçaları ile dolu...

Pis olma hali iliklerimize kadar işlemiş durumda... Sanıyorum yüreklere de siniyor. Gözlerimin ötesinde burnumu da kapamak zorunda kalıyorum. O duraktan, otobüse biniyorum. Günaydın diye sesimi duyuruyorum. Karşılık bulsun bulmasın hep içten iletirim günümüz aydın olsun mesajımı. Oturuyorum uygun bir yer var ise!

Doluysa hiç kimseden yer açma jesti de beklemiyorum. Ayaktayım ya da oturdum farketmiyor. Birşeylerle meşgul oluyorum. Bu gün mahallemdeki atıklara takmıştım kafayı. Ne kadar kirli bir toplum olduk diye iç çekiyorum o anda.

Davudi bir sesle irkiliyorum. Herkes benim gibi adeta uyanıyoruz bir kez daha...

"Beklesene lan" Ayrıca otobüsün kapanan kapısına vuruyor davudinin tokmağı. Şoför bey bu haykırışa rağmen alıyor ağayı. Bekle diyor şoföre, biri daha koşuyor diyerek eliyle arkayı gösteriyor. Sabahın körü mü denir, elinin körü mü demem gerekir takdiri size bırakıyorum.

Yemin ederim ulaşım görevlileri arasında çok saygısız insana rastladım. Ama şoförümüz sakin, temiz, efendi...

Halbuki belâ geliyorum demedi. Geldi ve şoför beyin burun hizasında. Neden durmuyorsun bağırdık ya! Ağa tırmanmak ve tırmalamak istiyor. Şoför geçin aynayı göremiyorum diyor. Homurdanma falan değil terbiyesizlik yapma dediği de duyuluyor.

Diyor ki şoför, "kardeşim duraktan 4 yolcu aldım ve yürüdüm. Yine de durdum sizin için, durağa erken çıkın lütfen!" Ayrıca "lan ifadesi hoş olmadı" diye ekliyor. Vatandaş haklı görüyor kendini...

Tek kale oynamaya alışmış ve sadece şut atan konumunda. Ağa bir de, dönüyor ve saldıracak neredeyse şoföre...

Öndeki iki olgun insan (biri kadın ve biri erkek) bir de ben olmasak şoförle yer değiştirecek edepsiz. Sakinleştirmek için çaba içine giriyoruz ağayı. Evladım yakışıyor mu bu davranış biçimi sana diyoruz. Sizden mi öğreneceğim fırçasını da yiyoruz. Susuyoruz.

Çevredeki pisliklerden kaynaklanan içimin sıkıntısını dağıtmayı ve çare için düşünmeyi arzularken bu olayla yüreğimi karalar bağlıyor. Bir çirkef ile aynı yerde olmak zorunda kalanlara üzülüyorum. Şoför ve bazı yolcular da üzüntü içerisinde, epey yol gidiyoruz. Ağa yine ters bakıp efelenerek iniyor.

"Müşteri veli nimetin lan senin. Ekmek yiyorsun bu işten saygılı ol." Demeyi de ihmal etmiyor. Rahmetli anneannem; b.ka yaklaşma sakın ha sakın taş atma üstüne sıçrar derdi. Kafamızı başka yöne çeviriyoruz. Hepimiz şoförü "tamam unut kardeşim, bak geride kaldı" diye ikna da ediyoruz.

Yolculuk huzurlu devam eder diye umutluyum. Tehlike geçti sinyali veriyoruz birbirimize. Nafile "biz kaos yaratan bir yapıdayız ve kaosla besleniyoruz" gerçeğini hatırlatıyor herkese arkadan seslenen bir delikanlı...  Valla ben senin yerinde olsaydım, bu herifin ...." Diyor...

Arkadaşım onbeş dakikadır uyuyor muydun? Diye sormak zorunda kalıyorum. En azından yatıştırmak için destek olabilirdin diye susmasını istiyorum. Yandaki amca çok tecrübeli; "şükür ki aslan kafesde imiş, vay halimize bir de sen öne gelseydin otobüsü devirirdik evladım" diyor.

Gülüşüyoruz. Hızını alamıyor delikanlı. Madem öyle bıraksaydınız bana .... diye meydan okumaya devam ediyor. Bir gürültü patırtı daha çıkmasın diyen şoföre hak veriyoruz. Akşama kadar kimlerin çıkacağını kestiremiyoruz.

Pislik çok nedenleri de fazla...

Kadın programlarında insanımız rol modellerini seçmiş ve her türlüsünü izlemek için birkaç saat önce koltuklarına gömülüyorlar. Eşler de divana uzanarak seyir zevkindeler...

Meşhur dizilerimiz salça reklamındaymışcasına kırmızıya boyuyorlar ortalığı...

Her kahraman eline satır, bıçak alıyor. İki otomobilden inen on kişi en baba silahlarını ateşliyorlar birbirlerine...

Fenomenler kalitesiz yaşamları lüks tarifeye geçirmeye çabalıyorlar. Fakir zengin olabilmek için her yolu deniyor. Bahis şirketleri kazı kazan taktiği ile halkın elindeki ekmek parasını almıyor, çalıyor. Çarşı pazar adeta yanıyor. Hergün zamlanan ürünler el yakıyor. Bizler hep beka diyoruz ve Allah'ımıza güveniyoruz. Futbol ülkenin tek eğlencesi...

Bir maçta; Hakem dövülüyor...

Başkan tutuklanıyor...

Bir diğer maçta ise; Başkan hakeme zarar vermemek için nezaketle (!) davranış sergileyip takımını sahadan çekiyor...

Ne bileyim işte...

İnsanımız su akar yolunu da bulur misali bir yaklaşımla olup olup gidiyor...

"Nereye gidiyoruz sorusunun cevabını bulmak zor değil mi" can dostlarım...

Sağlıklı ve esen kalın...