Abdullah Tanyolaç

Sürüler Halinde Sürünmek...

Yayımlanma Tarihi

10 Aralık, 2023

Düzenlenme Tarihi

10 Aralık, 2023

Yazar Profili

Günler, haftalar debisi yüksek akarsu misali akıp gidiyor, ayları da birer ikişer tüketiyoruz. Bir de bakıyoruz ki yıl bitivermiş. Yıllar onar onbeşer geride kalmış.

Ömür avucumuzdan kayıp gidiyor...

Öyle değil mi?

Bazen; bindik alamete gidiyoruz kıyamete diye mırıldanıyor, bazen de ömürler geçiyor ağlaya güle diyerek şakıyoruz.

Toplumumuzu sallayan sosyal medya fenomenlerini, babalar ve evlatları arasında oluşan fonlardaki konuşulan büyük akçeli işleri saymazsak çok sağlıklı huzurlu geçiriyoruz günlerimizi...

Caddelerde, sokaklarda, eğlence mekânlarında ve evlerde katledilen insanlarımızı da görmezden geliverirsek yaşamımızın fevkalâde sürdüğü kesin!

Ülke gündemini unutmak için dönüver yönünü Gazze'ye Filistin'e ya da Azerbeycan Ermenistan arasında esen barış ve dostluk rüzgârlarına, bizdeki kötülükler, çirkinlikler silinip gider...

Maaş zamları ve hayat pahalılığı gündemin ilk konusu olmamalı Sendikaların masaya oturması yeterli. Ağalar yerlerini korusun yeter ki! İşçiler verilenle zaten doyar.
İşler de tıkırında yürür gibi gözükür.

Ülkemizin insanı maalesef siyaset ve sporun gelgitleri arasında boğuşuyor, zamanını çarçur edip sürüler halinde birşeyin peşine takılıyor hatta sürükleniyor.

Antalya'da geçen günlerimde yaşananlardan birkaç örnek sunmak istiyorum.

Sahalara maç izlemek için gidiyoruz. Dostlarımla seyrediyoruz minikleri, gençleri, büyük kategorilerin, Bal'ın Sal'ın, 1. amatör ligin kıran kırana geçmeye namzet maçlarını da önceden seçip seyrediyoruz.

Spor adamıyım ömrümün kalan kısmını da sporu seven bir kişi olarak geçireceğim.

Öncelikle bilmenizi isterim üzülerek bu satırları yazıyorum.

Her sahada, her yaş grubunda, küfürleşenleri, kavgaları, dövüşleri, sahadan tribüne, tribündenden saha içine uçuşan hakaretleri görüyoruz.

Oyun gereği kart gòrdüğümüzde bile üzülürdük bizler. Yere düşeni kaldırır, el verirdik sendeleyene..

Babamın zamanında centilmenlerin oyunu denilecek kadar düzeyli ve değerliymiş futbol...

Sporculuk yıllarımda, fair play ve respect vallahi yoktu, sporcunun zeki ve çevikliği oranında ahlaki değerlere bağlılık önemliydi. Antrenörlük dönemlerimde de sporcularımla çok çalıştık ve mükemmel beraberlikler yaşadık. Vazgeçilmezimiz oyuna, rakibe saygı idi. Centilmendik.

Artık kulüp yöneticileri, antrenörler, hakemler, aileler, çocuk, genç ve amatörler sanki farklı dünyaların insanıymış gibi birbirleri ile acımasız kavga içine girmeye hazır durumdalar.

Geçtiğimiz hafta sonunda amatör futbolumuzda çok üzücü olaylar yaşandı.

Çok acı ama sarı kart piyasanın en değersiz kağıdı...

Her sporcu kızarmak için üstün bir gayret sarfediyor...

Boğa gibi ala koşuyor çocuklar da gençler de.

Kırmızı kartların ve maç sonrası gerçekleşen olayların raporlandırılması sonucunda cezai işlemlerin çoğaldığına şahit olduk

İl Disiplin Kurulu sporculara ait 19 dosyayı inceleyecek. Çirkinlikleri okuyup yorulacaklar...

5 sporcu da birer maç ceza alarak cezasını çekecek...

Sahalarımızda 24 olay yaşandı anlamına geliyor bu durum.

Sertliklerden ve faullerden; itmeden çekmeden çelmeden değil artık kartlar ve ihraçlar...

Çocuk ve genç, sporcu olduğunu unutuyor.

Tribündeki kadın kız baba oğul aile olduğunu unutuyor. Sanki dostları arkadaşları değil sahada orta çizginin diğer tarafında olanlar.

Tatmin olmadan da öte savaşta üstünlük kurma hatta karşıdakini yok etme planları ve eylemleri ile başlıyor bitiyor birçok futbol maçı.

Cinnet geçirecek gibi görüntü verenleri kaygıyla izliyoruz. Küfürden, kavgadan, hakaretten besleniyor futbol paydaşları.

Peki bu örnekleri sadece futbolda mı ya da spor alanlarında mı görüyoruz?

Benzeri olaylar toplumun tüm katmanları arasında yaşanmıyor mu?

Konular ve olaylar hep aynı...

Gelişim güçlüğü yaşadığımız kesin!

İnsani ilişkilerden, saygı, sevgi ve hoşgörü gibi değerlerden uzaklaşmamızla da ilintili...

Trafikteyim ve otobüsteyim. Yaşlı ve mütevazı birçok insan ayakta iken delikanlı evlatlar oturmayı tercih ediyorlar.

Etraflarına gözucuyla dahi bakmıyorlar.

Sonra yaşıma yakın yaşta bir kadın başlıyor konuşmaya "siz z kuşağısınız ha" diye bir cümle kuruyor ve sıralıyor aşağılayıcı sözlerini.

Ayaktayım oturuyor olsam vallahi vereceğim yerimi.

Bazı gençler utanıp koltuğu boşaltırken kimisi de annesi babası yaşındaki insana ters bakıp lâf söyleyebiliyor.

İş büyüyor ve gürültü artıyor.

Yaşlı ve olgun dediğimiz kişiler de kendilerini kaybedip tırmanıyorlar otobüsün tutunma yerlerine hatta havalandırmasına...

Yaşını başını unutup hopluyor zıplıyorlar. Gençlere hakaret etmeyi de sürdürüyorlar.

Kavganın seyir halindeki otobüste ilk duraktan son durağa kadar devam edeceği belli.

Şoför arkaya doğru sesleniyor...

Yolcularımız rahatsız oldular.

Ben şu saate kadar yüzlerce insana hizmet verdim. El insaf!!!

İnen kurtuluyor girdaba kaptırmıyor kendini.


Gerginlik yaratan ve kavgaya zemin hazırlayan benzer olayları günün her saatinde ve her yerde yaşamaktayız.

Çok sevdiğim bir ağabeyimin hastane işlerine yardımcı olabilme amacıyla koşturuyorum.

Sabah çok erken vakitte gittik hastaneye.

Polikliniklerin henüz açılmadığı saatlerde her hasta ya da yakını sıraya girme işlemlerini bir sayfaya isim yazarak gerçekleştiriyorlar. Nitekim ben de isim soyad yazma işini kuyruğa girecekler gibi yaptım.

15 inci sıradayım ve 23'e kadar devam eden bir sıralama mevcut.

08'de sekreterlik açılıyor. Gòrevliler de, tüm hastaları hasta ve yakınları tarafından hazırlanan bu listeye göre, yaratılan kolaylığa uygun şekilde işlemleri kabul edecekler

Bekliyoruz.

Saygı ve sevgi temelli yürüyen, sıra ve hak kavramı üzerine uygulanan prosedüre herkes uyuyor.

Ciddi rahatsızlığını beyan ederek öne geçme ricasında bulunanlar oluyor mu?
Evet...
Herkes tarafından kabul görüyor mu?
Evet...

Homurdananlar da var kuşkusuz!

Gerçekten durumunun tatsız olduğunu, hasta arkadaş, kardeş yere düşünce anlayabiliyor en kalın kafalı bile.

Bazıları var ki onların insan olduğunu sanmıyorum. Bence taklit yapıyorlar. Önce can diyerek, kabalaşıyor ve fevri tavırlarını sürdürebiliyorlar.

Daha vahim boyutlara tırmanan vakalar da yaşıyorsunuz o esnada.

Adam ya da kadın sıranın başına hiç kimse ile muhatap olmadan geçebiliyor.

Hatırlatan terbiyeli kişilere de ben hastayım bana katlanın diye bağırabiliyor.

O hasta insana, herkes hasta lütfen en sona geçer misiniz ricasında bulunuluyor.

İnsan gibi uyarıda bulunana kollarını sıvayarak meydan okumalar gerçekleşebiliyor.

Bıraksak meydanı bu tiplere kavganın başlaması an meselesi.

Terapi sorumlusu hayıflanma modunda ve diyor ki " biz bugün 100'e yakın hastamızın tedavisi ile uğraşacağız"

Hasta sayısı fazlalaşmış demek istemiyorum...

Sahalarda, otobüslerde, hastanelerde binlerce insan gergin...

Evlerimize de taşıyoruz negatif enerjiyi...

Patlamaya hazır bir toplum olmayalım.

Ne oluyor bize diye sorgulamalıyız kendimizi.

Gerekirse psikolojik destek almalıyız. Kırmadan dökmeden!!!

Karınca kaderince yaşıyoruz, yuvarlanıp gidiyoruz derdik eskiden...

Bir de "sağlıklı ve huzurlu kalalım yeterli" der gülümsemeye çalışırdık...

Sürüler halinde yaşarsan sürünmeye mahkûmsun derdi babacığım.

İyi yaşayalım.

Sağlık ve esenlik diliyorum.