Abdullah Tanyolaç

DUYGULANINCA BÖYLE...

Yayımlanma Tarihi

30 Temmuz, 2024

Düzenlenme Tarihi

30 Temmuz, 2024

Yazar Profili

Zafer Şerbetçioğlu, babacığımın kadim dostu Bekir amcamın oğludur.

İyi ki rahmetli babalarımız dostluğu kurmuşlar. Bizlere de arkadaş kalabilmemiz için sancağı teslim etmişler.

Çorbada tuz misali katkım oldu ise ne mutlu bana!

Öncelikle geçmiş olsun diyorum Zafer'ime...

Operasyon sonrası sağlık haberini önce eşinden ve sonra kendi ağzından duymam öylesine sevindirdi ki beni anlatamam.

Allah'ım herkese sağlıklı ve huzurlu yaşam nasip etsin.

Öğle sonrası içimi dolduran müjde gibi bir bilgiydi Şerbetçioğlu ailesinden aldığım.

Bu duygu dolu hal ile başladım yazmaya...

 

Gelelim hüznün verdiğine!

Yaklaşık 45 yıldır yakinen tanırım. Taa Ankara 19 Mayıs Gençlik ve Spor Akademisi'nden beri kardeşimdir Metin Özerem...

Onunla muhabbet ederken hep onlar gibi konuşurum. Kıprıslıdır Metiiin, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti vatandaşıdır.

Hata mı yaptık bilemiyorum!?

Belki de bizler Yavru Vatan diye diye tanıtamadık dünyaya, bu koca yürekli insanların yaşadığı ülkeyi.

Metin'im bu sevda için yıllarca mücadele veren spor mücahididir.

Rahmetli Gündüz Tekin Onay adına ve anısına ulusal düzeyden daha fazla değeri ve anlamı olan seçkin bir turnuvayı defalarca Ada'da hem de uluslararası düzeyde organize eden bir güzel insandır.

Ki yaşarken kurdu GTO adına, derneği Metin. Turnuvanın ilki de o yaşarken düzenlenmişti.

İsmail Dilber başkanım, can ağabeyim ve TÜFAD ailesi ile birlikte Metin Özerem'in ve fedakar ailesinin yanında hep olduk.

Her türlü desteği de verdi derneğimiz.

 

Geleneksel hale gelen turnuvanın her organizasyonunda görev ve sorumluluklar aldım.

Yorgunluktan mı, yoğunluktan mı artık zorlaşan ekonomik düzenden mi bilmem GTO unutulmak üzere!!!

Değerlerimize bağlılığımız kalıcı, bu bir gerçek...

Adıyla sanıyla turnuvaların layıkiyle yapılması ve kaybettiğimiz güzel insanların anılması ve yaşatılması tek dileğim.

 

Kardeşim Metin, telefonumu çaldırmış duymadım.

Hastanedeydim.

Kontrollerim devam ediyor yaklaşık iki aydır.

O günlerden biri idi.

Sonra hemen aradım.

Tatlı şivesiyle

"Naapan Apocuğum?" diye ses verdi.

Doktorumun yanındayım dedim.

Çıkınca hemen arayacağımı söyledim.

Aradım da!

 

Haberi önce benim duymamı istemiş...

"Apocuğum bilirim seversin Süleyman’ın (Göktaş)n durumu çok ağırlaştı. İstanbul'da ziyaret ettim. Her an kaybedebiliriz"

Bir buçuk senedir yatağa bağlı olsa da, acı çektiğini tahmin etsem de, yüreğim uzaklara gitmesine razı olmadı.

Yaşıyor değil mi diyebildim.

Kötü durumu be Apo diyebildi sadece...

Sustuk karşılıklı Metin'imle.

Bir iki gün sonra acı haber geldi ve geçtiğimiz çarşamba günü de çok sevdiği ülkesinin toprağına koydular Süleyman Göktaş kardeşimi.

 

Duasının okunduğu gün güzel arkadaşımın oğlu ile konuştum.

Yıllar boyu Kıbrıs Türk'ü ve Kıbrıs Türk Futbol Antrenörü için harika işler üreten ve olağanüstü mücadeleler veren Göktaş başkan aramızda değil artık!!!

Sözüm ona;

hak bilen, adaleti dilinden düşürmeyen ve çağdaş demokrasi ile yönetilen kocaman denilen dünya  ülkeleri tarafından hala daha  tanınmayan KKTC devletinin futbolunu ve antrenörünün saygınlığını yadünya gösterebilmek için ilk açılımı, Türkiye Cumhuriyeti ve TÜFAD camiasıyla birlikte yapan Süleyman Göktaş'ı saygı ve rahmetle anıyorum.

 

Çok üzgünüm cenazesinde bulunamadım.

Uzun dönemler dernek başkanlığı yaptı.

Türkiye'de yapılan her TÜFAD toplantısında şeref konuğu olarak yer aldı.

Kardeşim Süleyman Göktaş'ı verdiği önemli hizmetleri hatırlayarak anıyorum.

Ada'da görev yapan, yapmayan derneğe üye olan, olmayan Kıbrıs Türk Futbol Antrenörüne UEFA kriterlerine uyum sağlayabilme özellikli kurs ve seminerleri düzenlemedeki inançlı azimli gayretli hali ve üstün liderlik anlayışı ile yad ediyorum O'nu.

 

TÜFAD ile KTFAD'nin işbirliği çerçevesinde TFF organizasyonlarında yıllarca eğitimci olarak görev yaptım.

Kıbrıs'a gittim.

Günlerce kurs yönettim.

Yazımı şu an yazıyorum ama anılarımız arasında geziyorum adeta...

Babacığımı şükran ve minnetle anayım bir kez daha...

İyi ki futbol dünyasının içine doğmuşum.

Bu denli anı biriktirmem babam, anam ve meşin yuvarlak sayesinde mümkün oldu.

 

Futboldan yazmaya devam edeyim o halde!

Türkiye'nin en üst liginde, 2024/2025 futbol sezonunda 14 çarpı bilmem kaç kulüp eşittir bilmem kaç yabancı futbolcu oynayacak.

‘Yoksa 85 milyon nüfustan, 20 milyona yakın çocuk ve genç arasından futbolcu çıkmıyor mu?’ diye sorabilirsiniz...

Ya da ‘Bizim çocuklar yabancı çöplüğü haline gelen liglerde horozlananlardan ötürü çok az forma şansı mı bulabiliyorlar?’ diyebilirsiniz...

Türk Antrenörü, aksaklığı ve eksikliğini hala daha saptayamadığı bir eğitim sorunu yaşamakta.

Teoriyi pratiğe tam olarak dönüştüremediğimiz için patinaj yapıyoruz sanıyorum.

Yeteneksiz ve yetersiz olmadığımız kesin!

 

Kuntz, Montella niye var???

Okan Buruk

İsmail Kartal,

Abdullah Avcı gibi yerini koruyanlar, eskimeye yüz tutan fakat hala piyasada olanlar;

Mustafa Denizli,

Fatih Terim,

Şenol Güneş,

Ertuğrul Sağlam,

Ersun Yanal,

Aykut Kocaman,

Samet Aybaba gibi antrenörlerimiz milli seviyede neden yok oldular?

 

Nerede ve ne şekilde hata yapmaktayız?

Anladığım ve gördüğüm kadarıyla, yorum hakkımı kullanıyorum.

Uzun yıllar arz talep müessesesi böyle dizayn edildi, kurgulanan tiyatro futbol piyasası adıyla sahne almakta!!!

Futboldan parsa toplayan herkes ama herkes şeytan ve paçasından tuttuğunu fokurdayan kazana çekmeye çalışıyor...

Birkaç ay önce ekonomik darboğazdayız, bu sezon olmazsa gelecek sezon batarız diyordu koca kulübün kocaman başkanı...

Höykürdüğünün zıddını hayata geçirip daha elindeki curuflarını atamadan yeni siyah, beyaz, sarı renkli yıldızları bünyesine kazandırmakta...

Hani kulüpler iflas edecekti, ekonomi çökmüştü...

 

Kulübünü kısıtlı bütçeli sayan ve öyle de tanıtan, transfer tabelasını açtırabilmek için binbir takla atan büyüğe göre nispeten küçük kulübün mütevazı başkanı da aynı anafora kaptırıyor kendini.

Bir başka deyişle modaya uyuyor. Çilek getiremese de hurma alıyor kentinin kulübüne...

Hani parasızlık had safhadaydı...

 

Türk Futbolu yabancı antrenör getiriyor uzun yıllardır...

Hatırlıyorum rahmetli Sahir Gürkan Antrenör Derneği başkanıydı. Türk Antrenörü'nün sesiydi.

Bir dönem de TFF başkanlığı yapmıştı.

"Yabancı teknik adam hayranlığına dur demek zorundayız" diye vurgulamıştı.

"Antrenör Eğitiminde reform yapmalıyız" demişti.

Etik değerlerin öneminden bahsetmişti.

Şike yapan takımlar küme düşürülmüştü o yıllarda.

Dünyanın sayılı futbol antrenörü ve eğitimcisi, kurslar, seminerler açan TFF'nun konuğu olarak ülkemize gelmişti.

Kitaplar, dergiler özetle yayınlar hazırlanmıştı.

Eğitim rafa kalkmadı belki!

Ama son dönemde yok hükmünde...

 

Artık Avrupa'dan getiriyoruz hakem eğitimcisini.

O hocalara büyük paralar ödüyoruz.

Yahu!!!

Televizyonlarda ahkam kesenlerin arasından hiç mi hakem eğitimcisi çıkmaz.

Var hakemlerini ithal ettik.

Yıllar öncesinde de dışarıdan hakem gelirdi ve liglerimizde maç yönetirlerdi.

Pek yakında düdüğü de bayrağı da elin oğullarına teslim ederiz...

Feodal yapı, egemenliği kimseye bırakmaz.

Renk aşkına, formalara göre arz ve talep de gelişiyor sayelerinde...

 

TFF Genel Kurulu'nu izledim.

Geçmiş dönemlerde Gündüz Tekin Onay, Özkan Sümer, Metin Türel delege olarak katılırlardı.

Sırası gelince de konuşurlardı.

Saydığım isimler yoklar artık...

Diğer kocaman antrenörler de dünyalıklarını biriktirmekte!!!

 

Hepimiz yaş aldıkça sağlık sıkıntıları yaşıyoruz.

Zaman su gibi akıp gidiyor.

Vakit kaybetmeden Türk Futbolu'na değer katabilmek için anlamlı işler üretmeye yönelmeliyiz.

Siyasetin en popüler oyuncağı haline gelen futbolumuzu yöneten kurula hala bir teknik adamı sokmamak için propagandasını ve çabasını yapanları hepimiz gözlemlemekteyiz.

Futbolumuz kan kaybı içinde.

Bu sezon için çeyrek finalle yetinilecek bir düzey, bir sınır belirledi patronlar lobisi, medya ve sosyal olanı...

Hakimiyet kayıtsız şartsız onların eline geçecek pek yakında...

Ya başkan ya da siyasi ağırlığı olan futbolu yularından çekiyor!!!

 

Son genel kurula damga vuranları anımsayın.

Yazık! Orta oyunu böyle devam etmemeli...

FIFA ve UEFA gözlemcisi önünde ortaya saçıldı çirkinlikler...

Genel kurulda bir büyüğüm yoktu...

O da davet edilmeyişinin üzüntüsünü dile getirmiş olabilir.

Ya da Tınaz Tırpan hocamız bir rahatsızlık hali de yaşamış olabilir.

Milli takım teknik direktörlüğü yapmış bu değerli ağabeyimizi bir basın kuruluşu acz içinde göstermiş.

Gazeteci geçinen saygısız adam, muhteşem kişiliği masasına meze yapmaya kalkmış...

Aradım konuştum Tınaz ağabeyimle...

‘Yok Apocuğum iyiyim’ dedi.

Tınaz hocam, TÜFAD ve camiası için çok değerlidir.

Ayrıca TÜFAD Başkan Başdanışmanıdır.

TÜFAD ailesi için, Ahde Vefa vazgeçilmez öğedir.

Genel Başkanımız Dilber ağabeyimin de büyüklerimize karşı ne kadar hassas olduğunu bilenlerdenim.

Birer birer aramızdan kayıp giden değerlerimizi, yaşarken saygıyla koruma altına alır ekibiyle birlikte...

 

Türk Futbolu'na yön veren, proje mimarlığı yapan ve harç karıp tuğla koyan insanlara saygısız yapan hadsizlere fırsat vermemeliyiz.

Sağlıklı ve esen kalın...