Hasan Yavaşlar

Kendimize Değil, Rakibimize Çalışıyoruz

Yayımlanma Tarihi

18 Kasım, 2023

Düzenlenme Tarihi

18 Kasım, 2023

Yazar Profili

Savaşlar, küresel ısınma, açlıkla imtihan derken, yine yeniden tarımsal üretime geliyoruz. Uluslararası her gelişmenin ardından üretmeyen ülkelerin tükeneceğini söylüyoruz. Bunun için tarımsal planlamanın ne kadar önemli olduğunu, uzun vadeli planlamalar ile hareket edilmezse bunun bedelini bizden sonraki nesillerin çok ağır ödeyeceğini anlatıyoruz.

Her takım bakanı, göreve geldiğinde ilk kullandığı cümlelerden birisi tarımsal planlama veya üretim planlaması oluyor. Her değişiklikte silbaştan başlıyor, bakan değişince yeni bir planı devreye sokuyoruz.

Oysa tarım, eğitim ve sağlık gibi politikalar, 50-100 yıllık planlamalar ile olmalı. Sektöre yön veren isimler değişse bile hayati öneme sahip konularda politikalar değişmemeli. Bunun için iklim, toprak, su ve güneş gibi temel kaynaklara hiçbir bedel ödemeden ulaşabiliyoruz. Geriye sadece planlama ve doğru hamleler kalıyor. Bunu da ısrarla yapmıyoruz. 

Bizim gibi avantajulara sahip olmayan ülkelerde ise işler başka ilerliyor. 

Mesela...

Özbekistan Cumhurbaşkanı Şevket Mirziyoyev, geçtiğimiz yıllarda Buhara kentinde yapılmakta olan inovatif bir serayı ziyaret etti. Bu ziyaret, Özbekistan’ın tarım politikalarını da ilk kez dış dünyaya duyurma fırsatı verdi.

‘İnovatif’in Türkçe’deki karşılığı ‘yenilikçi’. Yani, ziyaret için seçilen seranın, modern ve son teknoloji imkanlarla yapıldığı çok açık.

Buhara kenti de, Türk yatırımcıların çok fazla etkili olduğu bir yer. Antalya’dan birçok firma burada yatırım yapıyor, sera kurulumu gerçekleştiriyor, Özbek halkına seracılık eğitimi verip, hatırı sayılır para kazanıyor.

Özbekistan’da yapılan yatırımı bu kadar önemseyip yazmamın sebebine gelince…

Türk tarımının değişmeyen sorunlarını çözmek için örnek alabiliriz.

Özbekistan’da bugüne kadar serbest ekonomi bölgesine 3,000 hektarlık arazi tahsis edilmiş. 598 hektarlık arazi üzerinde 98 projenin uygulamaya konması planlanıyor.

Özellikle enerji tasarruflu seralar, çevreyle dost ambalaj ve paketleme malzemeleri tercih edilerek, 4 bin 300 kişiye istihdam sağlanmış. Yılda 64 milyon Dolar’lık ürünün komşu ülkelere ihraç edilmesi amaçlanmış.

Yani, her şey planlanmış, hedef belirlenmiş, beklentiler de ona göre tespit edilmiş.

Üstelik planlama yapılırken, maksimum verim için her şey düşünülmüş.

Özellikle cam seralar tercih edilmiş. Çünkü cam panellerin dayanıklı olması ve güneş ışınlarının yüzde 97’sine kadarına geçirgenlik sağlaması ön planda tutulmuş.

Bir hektarlık cam serada 300 ila 560 ton domates yetiştirilmesi bekleniyor.

Herşey o kadar net ki…

Ülkemizde ve özellikle Antalya’da güneş enerjisi sorunu yok, su sorunu yok, toprak istemediğimiz kadar. Yani her şey var.

Olmayan tek şey; planlama. Bu da diğer tüm avantajları silip götürüyor.

Özbekistan, doğal avantajlar konusunda Türkiye ile kıyaslanamayacak kadar dezavantajlı durumda. Buna rağmen Türkiye’deki iş gücünü ve hammaddeyi kullanarak Türk tarımı ile rekabet edebilmeyi göze alıyorlar.

Tüm bunları yaparken de sera ekipmanını Türkiye’den ithal ediyor.

Aslında biz Özbekler’e seracılığı öğretiyoruz, onlar da bize bu işten maksimum verimin nasıl alınacağını.

Özbekistan sadece bir örnek. Rusya ve komşularının tamamı tarımda atılım içinde.

Önce coğrafi analizlerini yapıyor, sonra konunun uzmanları ile çalışıyor, son olarak da üretim planlaması yapıyor.

Özbekistan bunları yaparken, Türkiye arazi toplulaştırma sorunu bir türlü gerçek anlamda çözüme kavuşturamıyor.

Yetişmiş elemanları, potansiyel rakiplerimize kaptırarak yıllar sonra mücadele etmek zorunda kalacağımız yeni rakipler ortaya çıkarıyoruz.

Yani kendi silahımızla kendimizi vurmaya hazırlanıyor.

Yaş sebze meyve ihracatında çok önemli bir pazar olan Rusya ve o coğrafyadaki ülkeler, bu silahımızı elimizden almaya hazırlanıyor.

İş işten geçtikten sonra üzülmek ve ağlamak için vaktimiz çok olur.

Tarım Bakanlığı bir an önce gerçekçi formüller üretilmeli ve çok daha geç olmadan tarımın yıllardır çözüme kavuşmayan sorunlarına çözüm bulunmalı.

Yoksa kendi evimizde misafir konumuna düşeceğiz.