Antalya, sadece sahip olduğu doğal güzelliklerle değil, aynı zamanda tarihi zenginlikleriyle de göz kamaştırıyor. Bu bölgenin toprakları, binlerce yıl öncesinin izlerini taşıyan, adeta açık hava müzesi olarak bizlere haber veriyor. Antalya'nın geçmişine tanıklık eden o büyülü antik kentleri saymakla bitmez...

Gazipaşa’dan Kaş’a, Döşemealtı’dan Muratpaşa’ya kadar her bir köşesinde tarihin izleri bulunuyor. Bu antik kentlerin sayısı elliyi geçiyor. Kiminin yeri belli kimi tarihin içinde kaybolmuş durumda… En bilinenler Phamfilya bölgesindeki Perge, Aspendos, Side, Attaleia, Pisidia bölgesinde kalan Termessos, Likya’daki Patara, Arycanda, Rhodiapolis, Lymra, Myra, Phaselis, Olympos ve birde bilinmeyenleri de var… Sillyon, Ariassos, Lyrboton Kome, Lyrbe, Neopolis, Eudokias, Trebenna, Onobara gibi birçok antik kent kuytu köşede ziyaret edilmeyi, yeniden keşfedilmeyi bekliyor.

Her antik kentin bir hikayesi, yerel tanrıları, gelenek görenekleri vardı. Luviler, Hititler, Helenler, Romalılar, Türkler geldiler ve geçtiler… Her bir kültür diğerini besledi antik kentler gelişti büyüdü ve öldü. Perge’nin bağbozumu şenlikleri ile ilgili bir festivali vardı. Bir zamanlar insanların yaşadığı şehir, tüm görkemiyle ziyaretçileri çekiyor. Termessos büyük savaşlar geçirmiş yıkıntılar halinde kalmış Solim Dağı’nın halkına ait şehirde şimdi ormanlar büyüyor. Sillyon, Büyük İskender’in alamadığı iki şehirden biri diğeri de Termessos, bir tepenin üstünde öylece geçmişten geleceği izliyor. Patara gösterişli Likya Birliği’nin başkenti kumlara teslim olmuş yeniden gün yüzüne çıkarılıyor.

Antalya’nın gizli hanesi antik kentlerinin her birinin küçük hikayeleri vardır. Onları dinlerseniz, onlar size geçmişlerini aktarır, unutulduklarından dem vurur… Kentler doğarlar, yaşarlar ve ölüler tıpkı canlılar… Şehirler farkında olmadığımız bir yaşayan organizma, geçmişten günümüze, günümüzden geleceğe akacak şekilde devam eden…